16 Ekim 2018 Salı

DEĞERLİ DOSTLAR;

Allah'ın insanlığa gönderdiği dinler, tarih boyunca inananlar tarafından bozula gelmiştir! Buna karşın yüce yaradan, şirkten uzak kalmaları için kavimlere sürekli peygamberler göndererek tevhitteki yozlaşmanın önüne geçmeyi amaçlamıştır. Ne yazık ki, insanoğlu her dönemde haddini aşmıştır. Kimileri dini yetersiz bulup artırımlar yaparken, kimileri azaltmış! Kimisi geçmiş kültürlerin etkisinde kalmış zamanla o kültürleri din selleştirmiş, kimileri de dinden çıkar sağlamak amacıyla düzenekler kurmuştur!. İslam düşmanlarının Hz. Muhammed sonrası, devreye girmesiyle İslam içindeki yozlaşma da diğer dinlerde olduğu gibi  hız kazanmıştır. Kitap anlaşılmaz ilan edilerek, Allah resulünün tebliğ ettiği dine, dinden olmayan bir sürü hurafe ve yalanlar katışmış, insani yorumlar, iyi niyetle belirli zamanların sorunu çözme konusundaki içtihatlar, dinden sayılmıştır. Dinde olmayan binlerce şey dinden sayılırken Allah'ın kitabı etkisiz yetkisiz bir konumda bırakılmış, Müslümanlar  kitabına yabancı kalmıştır.  Kitabı anlaşılmaz ilan edenler ne hikmetse Allah resulünden yaklaşık iki yüz elli üç yıl sonra metin tenkidi yapılmadan toplanarak  kitaplaştırılan rivayetleri anlaşılır ilan ederek, Kitabın yerine oturtmuşlardır!. Tabiri caiz ise  tevhit ameliyat edilerek reforma maruz kalmıştır.  Adeta İslam kılıfı içinde yeni bir din ortaya konmuş!
Daha sonraki nesiller toplum içinde din adına konuşulan her anlatımı  ve çoğunluğu bunlardan oluşan  söz konusu rivayetleri Kuran'ın anlamı zannı ile din haline getirmişlerdir. Toplumların Kuran dışı kaynaklar yönelmesiyle Müslümanlar gruplara mezheplere, meşreplere, daha sonrada tarikatlara bölünerek parça parça olmuşlardır. Her bir grup kendilerini hak diğerlerini batıl görmesi yüzünden kardeş olmaları gereken müminler bir birini kafir ilan etmeye başlamışlardır. Bu ihaneti görüp, Müslümanları Kuran'a ve nebevi sünnete çağıran Hasan Basri ve İmamı Azam, Akif gibi alimlerimiz ya cezalandırılmış yada itibarları yerle bir edilmiştir. İslam toplumları aklını kullanmayıp hurafe bataklığına saplanması yüzünden, sosyal ve ekonomik gelişmelere ayak uyduramamış topraklarını kaybetmiş birçoğu batılıların sömürgesi olmuş, kaynaklarını halen emperyalist ülkelere peşkeş çekmektedirler.! Bu gerilemeyi kimileri batılıların oyununa, kimileri Müslümanların tembelliğine, kimileri de Kuran’ dışı uydurulmuş dinin insanlardaki düşünme akıl etme yetisinin yok edilmesine bağlamıştır.! Neticede, günümüz Müslümanları tarihte hiç olmadığı kadar fakir, ezilmiş, aşağılanmış, zelil ve tefrikalara bölünmüş haldedir. Artık bir birini öldürmeyi dinin bir emri hatta cihat sayma hadsizliğine düşmüş olanlar, kendilerine yeni tartışma alanları oluşturmada yani kavga ortamı oluşturmada son derece başarılı olmuşlardır   işte bu kavga alanlarının başını çeken husus! Dinin kaynağı “Kuran mı, hadis mi”.?.. Yukarda da açıklandığı üzere hadis üzerinden onlarca yüzlerce parçaya bölünmüş ümmete bu zulüm yetmezmiş gibi KURAN üzerinden de yeni parçalanmalara yol aralandığını görmekteyiz.! Ne gibi denirse;  Uydurma ve iftira niteliğindeki rivayetlerin  dinin yerine konulmasına itirazı olan müminler bir çoğu, sade bu yalanlara değil bütünü ile sünnet ve hadisi yok sayma hadsizliğine doğru sürüklendikleri görülmektedir! Eski ve yeni  düşüncelerin tartışılması yerine, parçaların bir birine acımasızca ithamı ve hadis ve ayet üzerinden bir birlerini tekfir ettiklerine şahit oluyoruz!
Bir sorun varsa ki var! Asırlardır  saklanmaya çalışılıp bir türlü üstü kapatılamayan bir tür tevhit ve şirk' in savaşı !  Mesele  din üzerinde oynanan oyunların neler olduğunun görünmesi ve hakikate ulaşılması ise  Maksat rızai ilahi kazanmaksa, önümüzde örneğimiz var. Allah'ın resulünün övülen örnekliği ve bunların neler olduğu açıkça kitapta belirtilmiştir.

   Allah’ın dininin aslına dönme konusunda atılacak her adımda  kavga etmeden, bağırıp çağırmadan, tartışmaların ön yargısız bir şekilde sürdürülmesi, tevhidin, adaletin, aklın, şefkatin, özgürlüğün, mübaşire nin öncülüğünde Müslümanların fabrika ayarlarına dönmesi yönünde bir cabaya güzel bir katkı sağlamak varken...!

Kendimiz gibi düşünmeyenlere karşı bu çirkinlik, ötekileştirme,  iftira, şahsiyetlerini yok etmek...!  Bunu kimin için, kim adına, neden yaparız? Hem de  din Allah'ın, kavga niye bizim! Üstelik O böyle bir kavga istemezken!


 Bu alandaki güncel sorunlarımıza ilişkin birikimi, düşüncelerimi paylaşmaya çalışmaktayım. Eleştirileriniz ve görüşlerinizi bekliyorum. Zira hata insan içindir! Kimse yanılmaz değildir! Hepinize saygı ve sevgiler sunarım.

ALGILARDAKİ PEYGAMBER İLE KURAN’IN SÖZÜNÜ ETTİĞİ PEYGAMBER ANLAYIŞI!!!


Yüce yaratıcı kitabında her şeyin ölçüsünü belirlediği gibi, Resulünün de ne yapıp edeceğini,  görev alanı yetki ve sınırlarını belirlemiştir. Allah resulünü aşırı yüceltmeden,  ya da sıradanlaştırmadan Allah’ın dediği ölçülerde kabullenmek dini bir hüküm ve zorunluluktur.  Bu konu Müslümanlar arasında tartışmalı hale gelmiş, ilgili ayetlere anlam kayması yaptırılarak bir kısım Müslümanlar Allah resulünün görevi sadece tebliğ etmektir öğüt vermektir mealindeki ayetleri, diğer taraftan Resule uyan Allah’a da uyar anlamlarını içeren ayetleri bir birlerine karşı adeta silah gibi kullanır olmuşlardır. Oysa, anladığım kadarı ile tartışmanın kökünde söz konusu anlam içeren ayetlerin öncesi ve sonrasına bakılmadan  sure ve Kuran bütünlüğünden ayrıştırılarak  parçacı yaklaşılarak anlamlandırıldığından  yanlış sonuçlar çıkarılması neticesi sanki tezat varmış algısı uyandırıldığı görülmektedir.! Zira Allah’ta tezat olmaz. Tezatlık bizim bilgimiz dahilindeki yorumlarımızdadır.  Şöyle ki;

(Gâşiye: 21 “Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin”. Derken 22 de ise “Onların üzerinde zorlayıcı değilsin” .”  Bir başka ayet (Neml: 92) de “O halde kim hidayete ererse, ancak kendisi için ermiş olur. Kim de saparsa, de ki: ‘Ben sadece uyarıcılardanım”

Bu konumda gelen ayet silsilesinde,  Allah’a ve muhataplara ait olan sınırlara girmemesi için Resule uyarılardır!. Mesela sen sadece tebliğ et onlar üzerinde baskıcı değilsin derken, ondan ziyadesine karışma, kişinin iradesine bırak!. Tebliğ ettiğin insanlar kabullenmezlerse ne üzül nede onlara baskı uygula. Dendiği gayet açıktır. Bu tür ayetler tebliğin ötesinde başka bir görevin yok anlamına asla gelmemektedir. Zira Kuran’ın başka ayetlerde de, O,  alemlere rahmettir, şahittir, uyarıcıdır, müjdeleyicidir, Allah'a çağırıcıdır,  ışıktır,  güzel  örnektir, vahyi açıklayan ve  uygulayandır, söz ve davranışları Allah Teala tarafından denetlenen ve yanıldığı takdirde uyarılan ve yanlışı düzeltilendir, Allah'ın ve meleklerin  yardımına mazhar olan, müminlere de, O'na yardım etmekle emrolunduğu kişidir.. denmektedir.

Kuran’da anlatılan resulle ilgili, amacından saptırılan  bir başka ayette "Resule itaat eden şüphesiz Allah'a itaat etmiş olur"  ayeti ve benzerleridir ki, bunlar yorumlanırken;  Kuran bağlamından koparılıp  farklı mecralara çekilerek üzerinden  yüzlerce farklı görüş üretilen ayet silsilesindendirler! . Allah resulünü ikinci bir rab konumuna yüceltenimi,  kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı hikayesini mi!..? Allah’la sohbetinde Allah’ın buz gibi olan elini sırtında hissetmesi mi?..!!!!

Ayette ki itaat ölçüsünü aslında Kuran kendi içinde belirlemiştir. Resul neye itaat etti?- Allah’a.. Resul Allahtan gayri dine hüküm ilave edebilir mi? Hayır.. Dolayısı ile Resule itaat eden kime itaat etmiş olur? Elbette Allah’a .. Pekiyi  Resul itaatini ne ile gösterdi? Allahtan aldığı vahyi aynen muhataplarına tebliğ etmesi ve onu uygulaması ile. Tebliğ uygulamadan bağımsız olabilir mi? Olamaz çünkü  uygulaması olmayan bir şeyin aleni tebliğinden pek bir şey anlaşılmaz. Uygulaması olmayan bir tebliğ olsa idi, müminler arasında birlik beraberlik olmazdı!  Uygulamada tebliğin içindedir.  Neticede Allah resulü kendisine gelen emri tebliğ etti nasıl yapılacağının anlatarak uyguladı ve tavsiyede bulunda. Bundan öte onlar üzerinde baskı uygulamamak üzere de uyarıldı.

Necm 3 te “O, hevadan (Nefsine göre, Yani, kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz” ayetin gelince bu mekki bir ayettir. Mekkeliler Resule gelen her ayetten şüphe duyuyor, onu yalan, sihirbazlık ve  cinlerden yardım almakla itham ediyorlardı. Yüce Rab’ın bu ithamlara karşı, Resulün vahiy dediği hiçbir sözün kendi uydurması olmadığını  yönelik cevabıdır. Bu bağlamdaki ayetler sadece vahiyle ilgilidir.

Sonuçta, örnekliğe sahip çıkamamış, örnekliği taklitçiliğe çevirmiş bir  ümmetin bugünkü halinin nedeni aşırı yüceltme ve indirgemecilik değil mi?..! Yukardaki tercüme ayetlerde de görüldüğü gibi Resulün görevi sadece söz ile tebliğ değil, uyarılarak, uygulayarak öğreterek tebliğ etmektir. Bizim görevimizi de Kuran ölçüsünde ona uymaktır.                                                                         Resulün Kuran dışı günlük sosyal hayattaki davranışları,  kendine özgü alışkanlıkları, adetleri, kültürü, sevdikleri yada sevmedikleri bunları ifade etmek içinde sözleri vardır. Bunlar tamamen kişiseldir! Zira O  her şeyi ile  programlanmış iradesi elinden alınmış robot değil, insandır.. Her bir şeyini taklit etmek de  din  değildir. Allah resulünün bütün bu yönlerini görmezlikten gelip, O kuranı tebliğ etti, vazifesi bitti bizimle bağı koptu,  ya da onun her sözüne her hareketine her alışkanlığına  maksadı anlamadan Allah’a itaat eder gibi et yada taklit et  mantığı zannımca Kuran’a aykırılıdır. Bu konuda tek ölçü Kuran’dır.  Resulü Kuran’dan  bağımsız bir yerle oturtmak  kendini Müslüman yada  Kuran Müslümanıyım diyenlere asla yakışmamaktadır. Bir birinden farklı bu iki görüş mutlaka bir orta yolu bulmak zorundadır. Kimsenin Kuran ve uygulaması dışında dinde ıskonto ve artırıma gitme yetkisi yoktur.

                         Hüseyin KOÇ

NEDEN KURAN VE NEBEVİ SÜNNET

Allah'ın insanlığa gönderdiği dinler, tarih boyunca inananlar tarafından bozula gelmiştir! Buna karşın yüce yaradan, şirkten uzak kalmaları için kavimlere sürekli peygamberler göndererek tevhitteki yozlaşmanın önüne geçmeyi amaçlamıştır. Ne yazık ki, insanoğlu her dönemde haddini aşmıştır. Kimileri dini yetersiz bulup artırımlar yaparken, kimileri azaltmış! Kimisi geçmiş kültürlerin etkisinde kalmış zamanla o kültürleri din selleştirmiş, kimileri de dinden çıkar sağlamak amacıyla düzenekler kurmuştur!. İslam düşmanlarının Hz. Muhammed sonrası, devreye girmesiyle İslam içindeki yozlaşma da diğer dinlerde olduğu gibi  hız kazanmıştır. Kitap anlaşılmaz ilan edilerek, Allah resulünün tebliğ ettiği dine, dinden olmayan bir sürü hurafe ve yalanlar katışmış, insani yorumlar, iyi niyetle belirli zamanların sorunu çözme konusundaki içtihatlar, dinden sayılmıştır. Dinde olmayan binlerce şey dinden sayılırken Allah'ın kitabı etkisiz yetkisiz bir konumda bırakılmış, müslümanlar  kitabına yabancı kalmıştır.  Kitabı anlaşılmaz ilan edenler ne hikmetse Allah resulünden yaklaşık iki yüz elli üç yıl sonra metin tenkidi yapılmadan toplanarak  kitaplaştırılan rivayetleri anlaşılır ilan ederek, Kitabın yerine oturtmuşlardır!. Tabiri caiz ise  tevhit ameliyat edilerek reforma maruz kalmıştır. İslam kılıfı içinde yeni bir din! Daha sonraki nesiller bu tezgahı fark etmeden ne yazık ki söz konusu rivayetleri Kuran'ın anlamı zannı ile din haline getirmişlerdir. Toplumların Kuran dışı kaynaklar yönelmesiyle Müslümanlar gruplara mezheplere, meşreplere, daha sonrada tarikatlara bölünerek parça parça olmuşlardır. Her bir grup kendilerini hak diğerlerini batıl görmesi yüzünden kardeş olmaları gereken müminler bir birini kafir ilan etmeye başlamışlardır. Bu ihaneti görüp, Müslümanları Kuran'a ve nebevi sünnete çağıran Hasan Basri ve İmamı Azam, Akif gibi alimlerimiz ya cezalandırılmış yada itibarları yerle bir edilmiştir. İslam toplumları aklını kullanmayıp hurafe bataklığına saplanması yüzünden, sosyal ve ekonomik gelişmelere ayak uyduramamış topraklarını kaybetmiş birçoğu batılıların sömürgesi olmuş, kaynaklarını halen emperyalist ülkelere peşkeş çekmektedirler.! Bu gerilemeyi kimileri batılıların oyununa, kimileri Müslümanların tembelliğine, kimileri de Kuran’ dışı uydurulmuş dinin insanlardaki düşünme akıl etme yetisinin yok edilmesine bağlamıştır.! Neticede, günümüz Müslümanları tarihte hiç olmadığı kadar fakir, ezilmiş, aşağılanmış, zelil ve tefrikalara bölünmüş haldedir. Artık bir birini öldürmeyi dinin bir emri hatta cihat sayma hadsizliğine düşmüş olanlar, kendilerine yeni tartışma alanları oluşturmada yani kavga ortamı oluşturmada son derece başarılı olmuşlardır   işte bu kavga alanlarının başını çeken husus!Dinin kaynağı “Kuran mı, hadis mi”.?....
Bir sorun varsa ki var! Asırlardır  saklanmaya çalışılıp bir türlü üstü kapatılamayan bir tür tevhit ve şirk' in savaşı !  Mesele  din üzerinde oynanan oyunların neler olduğunun görünmesi ve hakikate ulaşılması ise  Maksat rızai ilahi kazanmaksa, önümüzde örneğimiz var. Allah'ın resulünün övülen örnekliği ve bunların neler olduğu açıkça kitapta belirtilmiştir.
   Allah’ın dininin aslına dönme konusunda atılacak her adımda  kavga etmeden, bağırıp çağırmadan, tartışmaların ön yargısız bir şekilde sürdürülmesi, tevhidin, adaletin, aklın, şefkatin, özgürlüğün, mübaşire nin öncülüğünde Müslümanların fabrika ayarlarına dönmesi yönünde bir cabaya güzel bir katkı sağlamak varken...!
Kendimiz gibi düşünmeyenlere karşı bu çirkinlik, ötekileştirme,  iftira, şahsiyetlerini yok etmek...!  Bunu kimin için, kim adına, neden yaparız? Hem de  din Allah'ın, kavga niye bizim! Üstelik O böyle bir kavga istemezken!
 Bu alandaki güncel sorunlarımıza ilişkin birikimi, düşüncelerimi paylaşmaya çalışmaktayım. Eleştirileriniz ve görüşlerinizi bekliyorum. Zira hata insan içindir! Kimse yanılmaz değildir! Hepinize saygı ve sevgiler sunarım.